El emeği göz nûru derlerdi eskiler yaptıkları için. Şimdi devir değişti artık ne emeği kaldı ne de gözün nûru. Artık her şey dişlinin çarklarından ibaret. Nesneler olduğu gibi insanlarda makineleşmiş bir haldeler. Günümüzün dünyasında emek kavramı yerini kolaylığa bıraktığından emekçi insanların sayısı da gitgide nüfus kaybı yaşamakta.
Geçen haftasonu İzmir'in şirin ve güzel ilçelerinden Tire'ye gezmeye gittik arkadaşlar ve bölümümüzün hocalarından Yusuf hocamızla. Oldukça eğlenceli ve keyifli bir seyahat oldu benim için. Tire oldukça güzel ve şirin bir yer. Özellikle Derekahveler'i çok beğendim. Herkesin motorsiklet sahibi olduğu bu güzel ilçede dişlinin çarkları arasında yaşam savaşı veren emektar insanlar da yok değil. Bir dokuma ustası, bir keçe ustası, bir semerci dayımın yaptıklarını gördüm ve imrendim doğrusunu isterseniz. Tabi insan bu gördükleri karşısında durumu sorgulama gereği duyuyor. Herkesin giderek birbirine yabancılaştığı bir ülkenin vatandaşları olma yolunda hızla ilerlediğimizi düşündüm o an. Seri üretim, ucuz işçilik, kapitalizm... Peki ya insan insanî değerlerimiz ? Onlar paradan daha mı az kıymetli ? Gezi sırasında asıl ilgimi çeken keçe zanaatıyla uğraşan abimizin "Mutlaka gidip görün pasajın içinde Türkiye'de bu işi yapan tek o amca kaldı." dediği takunya ustası ihtiyar tatlı amca. Biz de dem bu demdir deyip pasajın içine girdik ve kendisini ziyaret ettik. Gerçekten küçücük bir dükkanda el emeği göz nûru diyebileceğimiz küçük takunyalar diziliydi. Selam verip içeri girdik. Yusuf hoca sordu: -Bunlar hangi ağaçtan ? İhtiyar cevapladı: - Esas kavaktan yapılıyor ama ben söğütten yapıyorum evladım.
Sonra ben elimde kamera ile girdim içeriye ve 1.5 dakika süren bir çekim yaptım. Amcaya -Bu işi yapan son kişi sizmişsiniz amca. Neden başka kimse yapmıyor sizce ? dediğimde dramatik olan şu cevabı verdi: - Kimse yapmıyor ne arasın oğlum satamıyoruz ki. Devlet yeni vergiden düştü kazandığımızı da vergiye veriyorduk. Gelen aha işte böyle fotoğraf çektirip gidiyor. O an emek kavramının aslında günümüzde nasıl bir girdapta sürüklendiğini anlamış oldum. Bu yazıyı yazmayı da tam o an düşünmüştüm. Emeğin karşılığını vermeden ayrılmadık biz de amcamızın fakirhanesinden. Atatürk tevekkeli dememiş: "Efendiler hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz ama sanatçı olamazsınız..."
Geçen haftasonu İzmir'in şirin ve güzel ilçelerinden Tire'ye gezmeye gittik arkadaşlar ve bölümümüzün hocalarından Yusuf hocamızla. Oldukça eğlenceli ve keyifli bir seyahat oldu benim için. Tire oldukça güzel ve şirin bir yer. Özellikle Derekahveler'i çok beğendim. Herkesin motorsiklet sahibi olduğu bu güzel ilçede dişlinin çarkları arasında yaşam savaşı veren emektar insanlar da yok değil. Bir dokuma ustası, bir keçe ustası, bir semerci dayımın yaptıklarını gördüm ve imrendim doğrusunu isterseniz. Tabi insan bu gördükleri karşısında durumu sorgulama gereği duyuyor. Herkesin giderek birbirine yabancılaştığı bir ülkenin vatandaşları olma yolunda hızla ilerlediğimizi düşündüm o an. Seri üretim, ucuz işçilik, kapitalizm... Peki ya insan insanî değerlerimiz ? Onlar paradan daha mı az kıymetli ? Gezi sırasında asıl ilgimi çeken keçe zanaatıyla uğraşan abimizin "Mutlaka gidip görün pasajın içinde Türkiye'de bu işi yapan tek o amca kaldı." dediği takunya ustası ihtiyar tatlı amca. Biz de dem bu demdir deyip pasajın içine girdik ve kendisini ziyaret ettik. Gerçekten küçücük bir dükkanda el emeği göz nûru diyebileceğimiz küçük takunyalar diziliydi. Selam verip içeri girdik. Yusuf hoca sordu: -Bunlar hangi ağaçtan ? İhtiyar cevapladı: - Esas kavaktan yapılıyor ama ben söğütten yapıyorum evladım.
Sonra ben elimde kamera ile girdim içeriye ve 1.5 dakika süren bir çekim yaptım. Amcaya -Bu işi yapan son kişi sizmişsiniz amca. Neden başka kimse yapmıyor sizce ? dediğimde dramatik olan şu cevabı verdi: - Kimse yapmıyor ne arasın oğlum satamıyoruz ki. Devlet yeni vergiden düştü kazandığımızı da vergiye veriyorduk. Gelen aha işte böyle fotoğraf çektirip gidiyor. O an emek kavramının aslında günümüzde nasıl bir girdapta sürüklendiğini anlamış oldum. Bu yazıyı yazmayı da tam o an düşünmüştüm. Emeğin karşılığını vermeden ayrılmadık biz de amcamızın fakirhanesinden. Atatürk tevekkeli dememiş: "Efendiler hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz ama sanatçı olamazsınız..."