Şeyhi Hayatı ve Eserleri
15. yüzyıl Divan Edebiyatı şairlerinden Şeyhi Eski Türk Edebiyatı dersinde bu haftaki misafirimiz durumunda. Ben de bu vesile ile e-kitap arşivime bir göz attım ve Ahmet Kabaklı'nın Türk Edebiyatı kitabından Şeyhi ile ilgili kısımları okudum ve aynı zamanda OCR programı ile yazıya döküp burada paylaşmaya karar verdim. Şeyhi hayatı ve eserleri hakkında detaylı bilgi aşağıda.
ŞEYHÎ (1375-1431) 15. yüzyılın ünlü şairlerinden Şeyhî, I. Murad’m hükümdarlığı zamanında (1371-1376) Germiyan Beyliğinin başkenti Kütahya’da doğmuştur. Germiyan beyleri, bilgin ve sanatçıları koruyan kişizadelerden oldukları için, o çağlarda Kütahya, birçok şairler yetiştirmiş feyizli bir şehirdir. Nitekim Ahnıedî, Şeylıoğlu ve Ahmed-i Dâ’î gibi 14. ve 15. yüzyılın önemli şairleri de Germiyanlıdırlar. Asıl adı Yusuf Sinaneddin olan şair, «Şeyhî» mahlasını AnkaralI Hacı Bayram-ı Velî’ye intisabı ve onun «müridi» olması dolayısiyle almıştır. Hacı Bayram’a ve kendisini: «Aferin behey Germiyan Türkü...» diye beğenen (Yine Hacı Bayram halifelerinden ve Fâtih’in mürşidi) Akşemseddin’e bağlıdır. Fakat Şeyhî’nin fiilen tarikata katıldığı ve şeyhlikle ilgisi olduğu sanılmamak- tadır. I. Murat, Yıldırım Bayezid, Çelebi Süleyman, Çelebi Sultan Mehmed ve II. Murat devirlerinde yaşamış olan Şeyhî... İran’da hekimlik, tasavvuf ve hikmet tahsili görmüş, ünlü kişilerle tanışmış, belki dönüşünde Ankara’da Hacı Bayram’a uğrayıp Kütahya’ya gelmiştir. Bir süre de Bursa ve Edirne sarayları çevresinde bulunan şair ömrünün büyük kısmını Kütahya’da bir aktar dükkânı açıp, eczacılık ve hekimlik yaparak geçirmiştir. Asıl yakınlığı Germiyan Beyi II. Yakub iledir. Sohbet arkadaşı olduğu bu beye kasideler sunmuştur. Şeyhî, göz hekimliği alanında da büyük şöhret yapmıştı. O kadar ki Çelebi Sultan Mehmet (1415) Ankara’da bulunduğu sırada korkunç bir göz ağrısına tutulur. Yanındaki hekimler, tedavi edemeyince, Kütahya’dan Şeyhî'yi getirirler. Şeyhî: Bu illetin fazla üzüntüden doğan asabî bir rahatsızlık olduğu, teşhisini koyar. Nitekim o sıralarda gelen sevindirici bir zafer haberi, padişahın gözüne iyi gelir. Çelebi Mehmet, Şeyhî’nin bu hazakatinden hoşlanır. Ona pek çok ihsanlarda bulunduktan başka Tokuzlu köyünü de «timar» olarak verir. Ne var ki, Şair, Tokuzlu köyüne el koymaya giderken timar’ın eski sahipleri ona saldırmış, o da bu durumu Harname’siyle padişaha arz etmiştir. Ayrıca, Padişah’ın «reis-i etibba» sı veya «tabîb-i hâs» ı mevkiindedir. Şeyhî’nin son yıllarım Kütahya’da geçirdiği 1430 (veya 1431) da burada öldüğü sanılmaktadır. Birçok kayıtlara göre, Şeyhî’nin mezarı Kütahya yakınında Dumlupmar’da bulunmaktadır. Şeyhî, tahsilini İran’da yaptığı için, Fars şiirinden çok fazla etkilenmiştir. Gazel ve kasidelerinde Şiraz’ı Hâiız ile Selmân-ı Saveci’nin aşın ilham ve izleri görülmektedir. Bunların bazı beyitlerini aynen türk- çeleştirdiği de olmuştur. Bu bakımdan İran şiirine ait bütün mazmun ve biçimleri getirmekte en ileri giden Kuruluş dönemi şairinin Şeyhî olduğu söylenebilir. Şeyhî, Hacı Bayram’a intisap etmiş olduğu ve şiirlerinde tasavvufa ait terim ve mazmunları çok güzel kullandığı halde, Nesimî, ya da Kadı Burhaneddin gibi coşkun ve gayretli bir mutasavvıf sayılamaz. Tasavvufun kalıbını kırarak «hâl» ine nüfuz ettiği hayli şüphelidir. Zaten mizacı bakımından, mal ve şöhrete düşkün, bunların «bol» una ulaşamamaktan kırgın olduğu anlaşılmaktadır. Meşhûr Hanıâıne bile ele geçmi- yen mülkten ötürü bir yakınmanın hikâyesidir. İnsanların refahça eşit olmadıklarım, kiminin doğuştan imtiyazlı, kiminin de ne yapsa yoksulluktan kurtulamaz olduğunu timsali tarzda anlatmıştır. Şeyhinin eserleri: Dîvan, Hanıâme ve Hüsrev ü Şîriıı mesnevisidir. Divan'ı Yakup Bey’e ve Osmanlı sultanlarına yazılmış kasidelerin çokluğiyle dikkati çekmektedir. Ayrıca ııa’t’leri ve gazelleri vardır. Harnânıe: 126 beyitlik küçük bir mesnevidir. Şeyhinin mizah ustalığını, ince zekâsını ve bir düşünür olduğunu gösteren bu eserin yazılış sebebi yukarda anlatılmıştır. Aşağıda, metinle birlikte; «tür» özelliği de görülecektir. Husrev ü Şirin: birçoklarınca Şeyhî’nin en değerli eseri sayılmaktadır. n. Murat’m arzusiyle yazıldığı sanılan ve o Padişaha sunulan bu eser, bazı noktalarda ayrılmakla birlikte, İran şairi Nizamî’nin Hüsrev ü Şirin’inden çevrilmiştir. Ancak bu çeviri, bir telif eser kadar değerli olmuştur. Türkçede Husrev ü Şirin konusunu en güzel işleyen şair, Şey- hî’dir. Hamâme’de de görüldüğü üzere Şeyhî, 15. yüzyılın gerçek bir dil ustasıdır. Çağının Türkçesini hemen bütün incelikleri ile, mizahlı, mecazlı ve açık mânaları ile, pek ölçülü ve düzgün kullanmıştır. Dil, üslûp inceliğin her türlüsü yanında bu eserde ulaşılmış bir lirizm de göze çarpmaktadır. Nitekim, bu mesnevideki mısralarmm çoğu, gazellerindeki mısra- larından daha güzeldir. Zaten kendisi mesnevi tarzını gazele tercih ettiğini «şairlik kudretini gösterecek mehenk» in mesnevi olduğunu söylemiştir. Ona göre gazel, birkaç ev meydana getirmeğe benzer, mesnevi yazmak ise şehir kurmak gibidir. Şeyhî üzerine yazılmış iki değerli inceleme eseri vardır: Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan : Şeylıi Divanını Tetkik, 1934. Doç. Dr. Faruk K. Timurtaş : Şeyhî’nin Husrev u Şîrin’i, 1963. Kaynak: Ahmet Kabaklı - Türk Edebiyatı Cilt: II. |